34. Ankara Film Festivali’nde neler oldu: ‘Başka filmlerin de haklarını gasp ettiler’

Bu yıl 34’üncüsü düzenlenecek olan Ankara Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’ndaki 9 filmden 3’ü yarışmaya günler kala seçkiden çekildi. Böylece Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’ndan çekilen film sayısı 5’e ulaştı.

İlk olarak Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı Başkanı İrfan Demirkol, sinema yazarı Murat Erşahin ve Başkent Üniversitesi GSTMF Film Tasarımı ve Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nihan Gider Işıkman’ın ön jüriliğinde yapılan değerlendirme sonucu 9 filmin festivalde yarışacağı açıklandı. Daha sonra Nehir Tuna’nın “Yurt” filmi seçkiden çekilerek, yerine Filiz Kuka’nın “Yüzleşme” filmi geldi ve seçki birkaç saat sonra yeniden paylaşıldı. Sonrasında ise Cemil Ağacıkoğlu’nun “Son Hasat”ı ve Kıvanç Sezer’in “8×8″i “festival stratejisinde gittikleri değişiklik” gerekçesiyle seçkiden çekildi.

Nejla Demirci’nin “Kanun Hükmü” filminin sansüre uğramasının ardından yaşananlarla festival iptal edildi.

Festivalden çekilen “Yurt”, “Son Hasat” ve “8×8” filmleri, Türkiye prömiyerini 60’ıncı Antalya Altın Portakal Festivali’nde yapacaktı ancak Nejla Demirci’nin “Kanun Hükmü” filminin sansüre uğramasının ardından yaşananlarla festival iptal edildi. Bu nedenle Ankara’dan çekilen filmlerin de yaklaşık 6 ay sonra yapılacak İstanbul Film Festivali için bekletildiği düşünüldü.

‘ÇEKİLME KARARI ‘ETİK’ OLARAK YANLIŞTIR’

Ankara Film Festivali’nin ön jürisinde yer alan Murat Erşahin X’ten yaptığı açıklamada çekilen film sayısının 5’e ulaştığını, ikisinin ön jüri kararı açıklanmadan önce gerçekleştiğini belirtti. Erşahin açıklamasında, “Bu, her şeyden önce sinemanın ruhuna, festivalin kendisine, yönetimine, festival emekçilerine, seçici kurula, Ankaralı izleyiciye, festival takipçilerine, yarışmaya başvuran diğer filmlere yani meslektaşlarına karşı yapılmış bir haksızlık ve ayıptır. Çekilme kararı her şeyin ötesinde ‘etik’ olarak yanlıştır. Strateji odaklı kibirli iş insanlarının değil, beyazperdenin büyüsüne sevdalı ‘yaman’ sanatçıların evidir sinema!” ifadelerini kullandı.

Film eleştirmeni Burak Göral, yönetmen Önder Esmer, eleştirmen Halil İbrahim Sağlam ve yönetmen Eylem Kaftan, yaşananları değerlendirdi.

‘BAŞKA FİLMLERİN HAKLARINI GASP ETTİLER’

Film eleştirmeni Burak Göral, liste açıklandıktan sonra yapılan geri çekmelerin festivali zora düşürdüğünü belirterek, “Ankara Film Festivali köklü ve değerli bir festivaldir. Her yıl olduğu gibi yarışma filmlerini kendi takvimine uygun bir şekilde açıkladı. Antalya Film Festivali iptal olduğundan beri 10 günden fazla zaman geçmişti. Herkes Antalya’da yarışacak filmlerin bir kısmının Ankara’daki Ulusal Yarışma’ya da başvurmuş olduğunu biliyordu. Elbette her yönetmenin bir festivalin ön seçici kuruluna sunduğu filmi, seçilip ilan edilmeden önce geri çekme hakkı vardır. Nitekim Ankara’da da iki film, festival stratejileri ve dünya dolaşımı planları gereği son liste açıklanmadan önce sahipleri tarafından geri çekildi. Ancak liste açıklandıktan sonra yapılan geri çekmeler festivali zora düşüren ayıp tavırlar. Onlar başka filmlerin de haklarını gasp etmiş oldular. Pek etik bir davranış olmadı doğrusu” ifadelerini kullandı.

‘FESTİVAL YAPILARINI SORGULADIĞIMIZ KADAR FİLM YAPICILARI DA SORGULAMAMIZ GEREKİYOR’

Yönetmen Önder Esmer, bir ‘festival stratejisi’ gözetildiğini ifade ederek, “Bahsi geçen film yapıcılarından, 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, gösterdikleri erdemli tavrın aynı çizgide devam etmesini umardım. Başvuruya sundukları filmlerini, festival kapsamında izleyici ile buluşturmak yerine, ‘festival stratejisi’ gözeterek Ankara Film Festivali’ni kendilerince ‘yetersiz’ görmelerini kibirli ve düşüncesiz buluyorum. Festivali düzenleyen ekibin saygın bir geleneği temsil ediyor olmasını hatırlamak gerekirken, festival başvurularında bahsi geçen film yapıcılarının gözettiği niyet ise ‘usulünde bulunma’ gibi bir anlama tekabül ediyor. Takındıkları gecikmiş niyetin, seçkinin dışında kalan filmlere yansıdığını da düşünürsek durumun saygısızca geliştiğini anlayabiliriz. Bu minvalde festival yapılarını sorguladığımız kadar film yapıcılarını da sorgulayacağımız görünüyor. Görece, sinemanın sanat niteliği öncelenerek hazırlanan filmlerinin, ticari ve başarı kaygılarıyla sınırlanıyor olması, halk ile buluşmak yerine kariyerist bir beklentide olduklarını düşündürebilir” dedi.

‘MELİSA ÖNEL’İ İLKELİ DURUŞUNDAN ÖTÜRÜ TEBRİK EDİYORUM’

Alınan kararın etik açıdan yanlış olduğunu belirten film eleştirmeni Halil İbrahim Sağlam da şöyle konuştu:

“Antalya Altın Portakal’da yarışma filmi olarak seçilen 6 film, aynı zamanda Ankara Film Festivali’ne de başvurmuştu. Antalya iptal olunca ‘Ankara’da yarışırım ama prömiyer yapmam’ kafasındaki eser sahiplerinden ikisi hemen filmlerini geri çekti. Ankara seçkiyi açıklamadan önce davranan bu iki isim haliyle basına yansımadı. Fakat ‘8×8’, ‘Yurt’, ‘Son Hasat’ ve ‘Aniden’ filmleri Ankara’nın açıkladığı seçkide vardı. ‘Aniden’ filmi dışında hepsi Ankara’yı prömiyer yapmaya değer görmediği için filmlerini 6 ay saklayıp İstanbul Film Festivali’nde açmaya karar verdiler. Etik açıdan oldukça yanlış bu karar hem 33 yıllık Ankara Film Festivali’ni değersizleştirmekten hem de filmini Ankara’ya gönderip yarışmaya seçilemeyen diğer filmleri küçümsemekten başka bir şey değil. Çünkü bu filmlerin yerine getirilecek diğer filmler ‘normalde seçkiye girmeye değer bulunmayan ama mevcut durumdan ötürü mecburen bunları alıyoruz 1-2-3’ şeklinde kodlanacak filmlere dönüşecekler. Bu da çok tehlikeli, saygısızca ve hakkaniyetsiz bir durum. ‘Demek ki bu yönetmenler filmlerini izleyici için çekmiyorlar, sadece ödül peşindeler’ gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu yönetmenler sonraki senelerde Ankara Film Festivali’nin, Ankara seyircisinin yüzüne nasıl bakacaklar? Filmini Ankara’dan çekmeyen tek yönetmen olan Melisa Önel’i ilkeli duruşundan ötürü tebrik ediyorum.”

‘FİLMLERİNİ ÇEKENLER ANKARA’YI ANTALYA KADAR GÜÇLÜ BİR MARKA OLARAK GÖRMEMİŞ OLABİLİR’

Yönetmen Eylem Kaftan da şu ifadeleri kullandı:

“Her sinemacının eğer festivallerde iddiası olan bir film yapmak istiyorsa, yapıyorsa bir festival stratejisi yapması gerekir. Burada da uluslararası anlamda başarılı yönetmenlerimizin festivalden çekildiğini görüyoruz. Tabii ki onların stratejilerine göre Antalya’da prömiyer yapmak onlar için belki daha anlamlıydı. Çünkü Altın Portakal son yıllarda bir dünya markası haline gelmişti. Dünyanın pek çok önemli sinemacısı, programcısı, direktörü, kanal yöneticileri Altın Portakal’a geliyorlardı. Ve bu bir hafta burada yarışmadaki filmleri izleyip onları diğer seçkiler için de değerlendirerek bakıyorlardı. Bu anlamda sinemacı arkadaşlarımız için çok önemli bir fırsattı Antalya’da olmak. Ve gerçekten Altın Portakal çok değerli bir markaydı. Festival programcılarından aldığımız izlenim buydu.

Şimdi filmlerini çeken arkadaşlar, Ankara’yı Antalya kadar güçlü bir marka olarak görmemiş olabilirler. Bildiğim kadarıyla uluslararası programcılar orada çok fazla yok. Ama filmlerini çeken arkadaşların bir kısmı, zaten filmlerini dünyadaki önemli festivallerde gösterdiler. Yanılmıyorsam sadece Kıvanç Sezer’in “8×8” filmi, dünya prömiyerini Antalya’da yapacaktı. Ben de filmlerini festivallerde dolaştıran bir yönetmen olarak söyleyebilirim ki filmi Antalya’da ya da Ankara’da açmış olmak, yurt dışındaki festivaller açısından çok büyük bir sorun yaratmıyor.

Eğer mesela önümüzdeki sene ya da yakında Antalya Altın Portakal’ın tekrar yapılacağını bilsek ve Antalya, Ahmet Boyacıoğlu’nun getirdiği yönetmeliğe göre Türkiye prömiyeri şartı koştuğu için bu anlaşılır bir karar olurdu. Ama artık Altın Portakal diye bir şey yok, yani bildiğimiz anlamda Altın Portakal diye bir şey yok. Nasıl bir Altın Portakal olacak, kimin yönetiminde olacak, ne zaman gerçekleşecek, nasıl bir festival olacak? Hiçbir fikrimiz yok ama ciddi anlamda bu dünya markası zarar görmüş oldu. Böyle bir festivalin de Türkiye prömiyeri şartı koyacağını hiç zannetmiyorum. Onun dışında İstanbul Film Festivali kalıyor. Bu arkadaşlar Adana’da gösterebilirler filmlerini, onlarda da Türkiye prömiyeri şartı yok. O yüzden de çekmiş olmalarını çok anlayamadım. Festivaller bu kadar zorlukla yapılırken, böyle bir dönemde filmlerini son anda çekmeselerdi keşke.

Artık festivallerimizi belli bir standarda oturtmamız ve festivallerin birbiriyle olan ilişkisine bakmamız gerekiyor. Çünkü domino etkisiyle bütün festivaller birbirlerini etkiliyorlar. Bu anlamda da çok değerli bir festival olan Ankara Film Festivali’ne hak ettiği değeri göstermeliyiz diye düşünüyorum. Ankara izleyicisi çok kaliteli bir izleyici, çok nitelikli bir izleyici. Bence çekmelerine gerek yoktu. Festival direktörlerinin, festivallerimizin yönetmeliklerini tekrar elden geçirip bir standarda oturtmaları gerektiğini düşünüyorum. Ankara’da da böyle son anda çeken filmler için bir yaptırım olmaması da talihsiz olmuş. Umarım çok güzel bir festival olur. Çünkü hepimizin bunca yılgınlığın hayal kırıklığının ardından coşkuyla Ankara Film Festivali’ne katılıp izleyicimizle buluşmaya ihtiyacımız var.”

Festival, konuyla ilgili bir açıklama yayınlamadı.

ULUSAL UZUN METRAJ YARIŞMASI’NDA YER ALAN YAPIMLAR

Festivalin Ulusal Uzun Film Yarışması bu sene yönetmen Derviş Zaim’in başkanlığında toplanacak. Jüride Zaim’e yazar Mine Söğüt, kurgucu Mustafa Preşeva, oyuncu Murat Kılıç ve oyuncu Selin Yeninci eşlik edecek.

Bu sene yedi filmin seçildiği Ulusal Uzun Film Yarışması’nda yer alan yapımların tamamı şöyle:

Aniden (Yön. Melisa Önel)
Annesinin Kuzusu (Yön. Umut Evirgen)
Cam Perde (Yön. Fikret Reyhan)
Karganın Uykusu (Yön. Tunahan Kurt)
Kör Noktada (Yön. Ayşe Polat)
Sanki Her Şey Biraz Felaket (Yön. Umut Subaşı)
Yüzleşme (Yön. Filiz Kuka)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir